22 Mart 2017 Çarşamba

Tuna'nın Sava'ya Aşkı...Belgrad

Eğer ki Avrupa'ya ilk kez çıkacaksanız, vize almak sizin için problemse ve en önemlisi de sınırlı bir bütçeniz varsa düşünmeden size önereceğim tek yer var: Belgrad...Gidiş tarihini üç aşağı beş yukarı kararlaştırdıktan sonra Pegasus'tan ucuza uçak bileti de bulursanız o zaman değmeyin keyfinize.Biz gitmeden 3 ay önce uçak bileti alıp kalacağımız otele rezervasyon yaptırdığımız için şanslıydık.

Yaklaşık 2 saatlik yolculuk sonrası sizi karşılayacak olan Nikola Tesla Havaalanı şehrin dışına kurulmuş.Vize uygulaması olmamasına rağmen siz siz olun yanınızda seyahat sigortanıza, dönüş uçağınıza dair belgeler ve kalacağınız yerin olduğu bir çıktı mutlaka olsun. Zira biz uçaktan iner inmez daha körük içinde polis tarafından durdurulup bu belgeler var mı yok mu diye sorgulandık, aramızdan birkaç özgüvenli çapkınlık yapmaya geldiği belli arkadaşları da köşeye ayırdılar, biz de onlara Allah selametlik versin diyerek geçtik pasaport kontrolüne. Belgrad'a gitmeden önce hep Sırplarla ilgili önyargımızın üzerine bu olay da tuzu biberi olmuştu fakat ilk tek ve son olayımız bu oldu. İnsanlar güleryüzlü, sevecen, kibar, sıcakkanlı ve yardımseverlerdi. Pasaport kontrolü sonrası valizimizi alıp çıkışta bizi bekleyen otelin şoförüne doğru yol aldık. Aslında çok daha ucuza belediye otobüsüyle şehir merkezine ulaşabilecekken kalacağımız otele direkt ulaşmak bizim de kolayımıza geldiğinden bu yolu seçtik.Aramızda kalsın havaalanında elinde ismimiz olan birisi tarafından karşılanmak da hoşumuza gitmedi değil :) Belediye otobüsü 2 euro isterken otel servisi 20 euroydu tabi ki dönüşümüzde artık yer yurt bildiğimizden havaalanı dönüşünü 72 nolu belediye otobüsüyle yaptık. 

Belgrad'a gitmeden yaptığımız araştırmalar sonucunda en iyi kalınacak bölge olarak şehrin kalbi Knez Mihailova caddesine yürümekle 2-3 dakika bir mesafedeki kısımları taramaya başladık ve o da ne ana meydana 200 metre mesafede Booking.com'dan 9,5 gibi yüksek bir değerlendirme puanıyla bir stüdyo daire bizi bekliyordu ve de 2 kişi için bir gecelik fiyatı sadece 40 euroydu biz de hemen değerlendirdik yalnız size önerim burada yer bulabilmek için en azından 3-4 ay öncesinden rezervasyonunuzu yapmanız olacak sonra yer kalmayabilir. İşte kaldığımız Republic Square Apartments için tıklayın Biz Cika Ljubina caddesinde bulunan stüdyo dairede kaldık ve ev sahibemiz Simona tarafından şehirle ilgili bilgilendirildikten sonra ver elini Belgrad sokakları yaptık :) Tabi diğer önemli konu olan para meselesinden de bahsetmeli. Şehir merkezinde çok sayıda döviz bürosu olduğundan havaalanında düşük kurla para bozdurmak yerine şehir merkezi tercih edilmeli. 1 Türk lirası yaklaşık 35 Sırp Dinarı olduğundan az miktarda para bozdurarak bir tomar para alınca kısa süreli zenginlik sarhoşu oluyorsunuz :) Şimdi biraz gezelim...

Sırpçada "Beyaz Şehir" olarak geçen Belgrad oldukça düzenli,temiz ve geniş caddeleriyle diğer Avrupa başkentleriyle yarışabilecek 2 milyon nufuslu bir kent,şehirde dolaşırken Osmanlı ve Türk esintileriyle de karşılaşıyorsunuz. Şehrin alışveriş ve yaya caddesi olan Knez Mihailova Belgrad'ın kalbi niteliğinde. Araç trafiğine kapalı olan bu cadde Republic Square'den Kalemegdan (Kalemeydan) a dek uzanan sağlı sollu kafe,restoran ve dükkanlarıyla sizi kendine çekiyor. Caddenin girişindeki Prens Mihailo heykeli Belgradlıların buluşma noktası ve halk arasında "Atın orada buluşalım" şeklinde bir tabire ev sahipliği yapıyor.Çookk uzun yazdım şimdi biraz fotoğraf ile oraya uçuralım sizi...





O kadar yorgunluk üzerine gece artık bir restoranda oturup dinlenme zamanı gelmişti..Kentin bohem köşesi olarak bilinen Skadarlija bölgesi bunun için en ideal yerdi. Sağlı sollu "Kafana" adı verilen bizdeki meyhane benzeri bu restoranlar içeriden gelen canlı müzikleriyle kendine davet ediyordu e bizde kırmayıp davete icabet ettik :) Daha önceden yaptığımız araştırmalar da bizi üç isim üzerinde karar vermeye zorladı, bu kafanalar Sesir Moj (Eski Şapka), Tri Sesira (Üç Şapka), Dva Jelena (İki Geyik)...Arnavut kaldırımlarıyla aklımızı başımızı alan sokakta gecenin soğuğu da hadi biran önce bi yere girin diyince hemen Tri Sesira'ya girdik.

İçeri girmemizle birlikte garsonlar etrafta pervane olmaya başladılar bizi arka tarafta sakin bir köşeye aldılar ve menüden seçime başladık yan masamıza İstanbul'dan bir çift de gelince kendimizi memlekette hissettik :) Uyarmak gerek Sırbistan'da porsiyonlar duble gibi örneğin bir kase çorba 2-3 kişiye yetecek büyüklükte geliyor. Menümüzde Greek Salad (Çoban salata üzerine rendelenmiş beyaz peynir), Cevapi (Bizdeki kebap bildiğin), Karajorjeva (Jambon ve kaşar peynirinden dürüm) ve sebze çorbasıydı ki gerçek anlamda lezzetli bir öğün oldu üzerine de gecenin en unutulmaz parçası geldi;kırmızı şarap...Vranac...Halen tadı damağımızda yolu düşenler getirirse asla yok demem...Derken içeri müzisyenlerin girmesiyle ortam şenlendi,Türk olduğumuzu öğrenince hemen bir "Oy oy eminem " türküsünü çalmaya başlayınca değmeyin keyfimize :) Ve bu kadar tıka basa yemenin faturası 150 Türk lirasını bile bulmadı...









Yorucu bir gün sonrası dinlenip tüm enerjimizle bu güzelim şehrin sokaklarında dolaşmaya yazımızın diğer bölümleriyle yakında devam edeceğiz :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder